DOLAR

32,3666$% 0.14

EURO

34,9681% -0.31

STERLİN

40,9702£% 0.18

GRAM ALTIN

2.324,06%0,21

ÇEYREK ALTIN

3.996,00%0,02

TAM ALTIN

15.986,00%0,03

ONS

2.233,48%0,04

BİST100

9.079,97%3,10

BİTCOİN

2277925฿%1.15178

a
alan18-kopya
Narin Demirci

Narin Demirci

29 Mart 2023 Çarşamba

ELVEDA BONCUK GÖZLÜ ŞAİR “CÜNEYT ARKIN”

ELVEDA BONCUK GÖZLÜ ŞAİR “CÜNEYT ARKIN”
0

BEĞENDİM

ABONE OL

“1937’de doğdu

Beş yıl sonra bozkırda

Babasının yanında çoban oldu

Öksüz kuzuları sevdi, köpeğini, eşeğini

Güneşin soğuktan bağrı yanık

Kara kuru yoksul

Ama sonsuz hür bir çocukluğu oldu

Gençliğinde hiçbir kızın elini tutmadı

Ve bir gün doktor oldu

Sonra artiz

Malın gözüydü artık

Nice kadınlar sevdi

Hiçbiri yoktu

Çünkü onları öpmüyor

Karate yapıyordu

Yüzlerce film, o kadar köfte

Hayatı boyunca ‘nayır’, ‘nolamaz’ dedi

Geçenlerde öldü

Reklam filmi çekerken”

O, kendi kendisini anlattığı bu şiirinde de bahsettiği gibi bir bozkır çocuğu. Ancak yüreğinin topraklarına çeşit çeşit yetenekler ekmiş bir sanatkâr. Yüreğini bozkır ve çorak bırakmamış, ekmiş, biçmiş, yeşertmiş. Türlü türlü yemiş üretmiş ve derdi, davası hep memleket olmuş, vatan olmuş. Aktörlüğünü de şairliğini de memleketine yontmuş. “Memleketim” diye seslenmiş “Memleketim” diye içlenmiş. Sonra bir başka dizelerde şöyle devam etmiş;

“Memleketim

Türkiyem

En korkunç eşkıya olarak yemin ettim

Amerika, mamarika

Daha ne kadar düşman varsa

Mesela medya

Sizlere çiçeklerimi çiğnetmeyeceğim

Çünkü benim her çiçeğim bir memlekettir”

Diyorum ya, bozkır topraklarda doğmuş olsa da yüreğinde sanatla birlikte güzellikler yeşerten bir insan o. Bazen şiirlerinde buğdaylarla birlikte ölen, bazen de aynı şiirin bir başka yerinde memleket türküsüyle vücuda gelen; ara sıra bozkırın üstündeki bulutlara, başka bir zamanda da yiğit atlara binen ve şiirlerde ağlayıp şiirlerde umut eden bir insan hem de.

“Karayel kavurup öldürdüğünde buğdayları

Ben de ölürdüm

Bahar gelip hayat verdiğinde bozkıra

Bir memleket türküsü olurdum

Yağmur yağdığında tarlalara

Doya doya yağmuru içerdim

Bulutlar bozkır göğünde uçuşurken

Üstlerine biner

Bembeyaz yiğit bir at

Masallara uçardım

Dağlarda çoban ateşleri yandığında

Baştan aşağı bir eşkıya

Zalimlerin korkusu olurdum

Nerede bir bebek doğsa

Adını ben koyardım

‘Memleketim’”

Çobanlıktan doktorluğa, doktorluktan film yıldızlığına uzanan bir çizgide güzel bir insan olarak kalmak, kendi doğruları içinde eğilmeden, bükülmeden dik durarak bir ömür yaşamak. İşte bu her yiğidin harcı değildir. Yüzlerce yeşilçam filminde hep bir kahramandı o. Bir babayiğitti. Kimi zaman ‘Kara Murat’, kimi zaman ‘Battal Gazi’, kimi zaman da ‘Malkoçoğlu’ydu. Ancak o gerçek kahramanlığı ve gerçek bir Malkoçoğlu olmayı şöyle anlatıyor;

“Bana diyorlar ki, “Sen Malkoçoğlusun”. Kahraman. Kahraman nedir ya? Vallahi, Türkiye’de evine alın teriyle, namusuyla ekmek götürüp ailesini doyuran her ana-baba kahramandır. Bu çok önemli. Ana-babanın bir diğer şerefli görevi de çocuklarına en iyi eğitimi vermek. Ben o işi yaptığıma inanıyorum. Ondan sonra ne halt olurlarsa olsunlar. Biri artist olur, biri artiz olur, hiç karışmadım.”

Böyle söylüyor, böyle tanımlıyor gerçek kahramanlığı. Nasıl olur da, “Gerçek bir kahraman, gerçek bir babayiğit” demezsin ki onun için. Şiir gibi yaşadı hayatını. Çünkü o çok güzel bir şairdi. Tıpkı bir başka güzel şair Ahmet Selçuk İlkan’ın, “Şairler kahraman­lardır. İnsanların düşünemediğini, söyleyemediğini, cesaret edemediğini dünyada en önce şairler söylemiştir. Marşları da, savaş­ları da, zaferleri de yazan şairlerdir” dediği gibi. Gerçek bir kahramandır Cüneyt Arkın da. Mavi gözlü bir Kara Murat, davasına kara sevdalı bir dilaver.

Ulvi davaların adamı. Her türlü sömürünün ve emperyalizmin karşısında dimdik durmak; kişiliğini ve sanatını hiçbir şeye ve hiçbir kimseye peşkeş çekmemekti içindeki kutsallardan biri de. Dizeleri bile başkaldırıyor emperyalizme. Bütün dünyayı bombalara boğsa da, o bombaların bir çiçeğin güzelliğine yenileceğini anlatıyor şiirlerinin birinde.  

“Kocaman Amerika

Baştan aşağı bomba

Yok etti şehirleri, insanları

Yaşlıları, çocukları

Dağları, nehirleri

Kuşları, böcekleri

Çiçekleri

Lakin adalet bu

Göremedi

Uzak bir dağın

Uzak bir yerinde

Yeniden açan bir kır çiçeğini”

İnsanlık onuru, umut, hürriyet ve ekmek kokar bütün mısraları. Vatan kokar buram buram. İnsanca yaşamaktan, bunun yolunun da kucaklaşmaktan geçtiğine dem vurur. Ilgıt ılgıt Anadolu eser hecelerinde ve herkes Anadolu’yu görür o şiirlerin çehlerinde. Mesela şöyle seslenir memleketinin insanına şairce;

“Ne kadar sıkı tutarsan amacını

Kardeşinin göğsünde tutar gibi

Çoğalır, çoğalırsınız

Ekmek ve hürriyet gibi

Kutsaldır hakkını isteyen insan

Kutsal ve helal

Alın teri

Ne zamanki yürürsünüz bu uzun yolda

Çoğala çoğala

Kucaklaşmış tek vücut

Tek hedef

İnsanca yaşamak

Vatanda

Vatanseverler

Güzel bir dünya bırakırsınız

Çocuklarınıza

Ekmek ve hürriyeti

Çoğalta çoğalta”

Bütün bu güzel hasletlerle dünyanın kurtarılacağına inanırdı. Çünkü zaten ‘Dünyayı Kurtaran Adam’mımız değil miydi o? Hâl böyleyken dünyayı kurtarmanın da şifresini veriyordu bir şiirinde yine;

“Ben kurtardıysam dünyayı

Sen de yapabilirsin arkadaş

Dert etme

Gülümse

Güller açsın yüzünde

Umudu yaşatmaktır yeryüzünde

Her gülümseme”

“Ben kurtardıysam dünyayı sen de yapabilirsin” diyor. Kendi içine yöneltiyor insanı ve kendi içindeki cevheri görmelerini umuyor. “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” der gibi haykırıyor şiirlerinde. Kendisi herkesin kahramanı olsa da, “Benim kahramanım Türk halkıdır” diyor ve bu sözünü bile şu şekilde şiirleştiriyor önsöz olarak kaleme aldığı bir kitabında;

“Evet, benim kahramanın Türk halkıdır

Çünkü arif bir halktır

En zor şartlar altında mucizeler yaratır, yaşar

Açlık sınırı altında bile yaşar

Borç batağında yaşar

Soygun, talan, yalandan nefret eder

İnsanın içini temizler, adam eder

Yüreğiyle anlar, zorlukları yener

Tarih boyunca köle olmamıştır

Her türlü hürriyetsizlikten nefret eder

Ruhu bağımsızdır” 

Şiiri sadece dizelerde yaşayan bir şair değil üstelik o. Onu bütün damarlarında hisseden ve hissettiren bir şair. Günlük konuşmasında bile kelimelere ustaca hâkim oluşuyla, insanlara adeta ‘şiir dinliyorum’ izlenimi oluşturan bir şair. Çünkü sözcüklerin de kahramanı o. Bu örneğe çok net şahit olabileceğimiz katıldığı bir televizyon programında diyor ki;

“O günlere, o koyun güttüğüm

Çobanlık ettiğim günlere dönmek isterim

Yani gece boyunca gidiyorsunuz

Koyunlar otluyor

Otları koparma sesleri geliyor

Ara sıra bir kuş ötüyor

Yuvaya eşini çağırıyor

Uzaktan bir köpek uluması

Sonra gecenin tuhaf sessizliği

O karanlık, hafif morumsu

Yürüyorsunuz, çiy yağmış

Buraya kadar ıslanıyorsunuz

Sabaha karşı doyuyor, uzanıyor

Ben de tarlaya, toprağa uzanıyorum

Şöyle bir kesek

Toprak parçası yastık gibi

Başımı koyduğum zaman

Dünyanın en güzel uykusunu uyuyordum”

Cüneyt Arkın’ın bir şiiri desem yalan olmaz bu ifadelere. Ancak bu bir şiir değil. Katıldığı televizyon programında çobanlık yıllarını anlatırken ki konuşmasından aldığım bir kesit sadece. Anlatımı şiir gibi, yaşantısı şiir gibi, sevdası, davası şiir gibi bir adam. Şiiri sadece yazıp bırakmayan, aynı zamanda hayatının her alanına yayan bir adam. Şiirin o vakur duruşunu üzerinde taşıyan ender bir şair. Türk şiirinin Kara Murat’ı. Çünkü o, yağızlığı ve dik duruşunu şairliğiyle bütünleştiren hakiki bir kahraman.

Hecelerin, dizelerin, mısraların tükendiği yerden bir şair gönlüyle sesleniyorum şimdi:    

Elveda sana Türk şiirinin Kara Murat’ı

Yeşilçamın Malkoçoğlu’su, Battalgazi’si

Tıp dünyasının aktör hekimi

İnsanlığımızın efsane karakteri

Mekânın cennet, yattığın yer pirüpak olsun

Elveda mavisiyle sonsuzluktan haber veren

Boncuk gözlü şairim elveda…

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.