DOLAR

32,5038$% 0.08

EURO

34,7826% -0.12

STERLİN

40,2943£% -1.04

GRAM ALTIN

2.496,26%0,50

ÇEYREK ALTIN

4.252,00%0,18

TAM ALTIN

16.908,00%-0,09

ONS

2.391,52%0,54

BİST100

9.693,46%1,77

BİTCOİN

2073154฿%-1.04607

a
alan18-kopya

BİR HAYALLE KİM BOY ÖLÇÜŞEBİLİR ?

Sizlerle paylaşmak istediğim çok şey var. Öncelikle düşüncelerimi paylaşmama vesile olan bire1haber.com genel yayın yönetmenimiz Yusuf Kılıç’a teklifinden dolayı çok teşekkür ederim. Keyifle kabul ettim. Bu benim ilk köşe yazım. Haliyle nereden başlamam gerektiği üzerine çok düşündüm. Yeri gelecek bu satırlarda hukuktan, siyasetten, ekonomiden pek çok konudan konuşacağız. Bu ilk yazımda sizlere Türkiye’den bahsedeceğim. Biraz gerçekleri söyleyeceğim, biraz da hayal edeceğim. Başka bir Türkiye düşüneceğim.

Zaten kelimeleri okurken sizin de kendi hayal ettiğiniz Türkiye aklınıza gelmiştir. Bu basit bir hayal! Her insan yaşadığı ülkenin daha iyi olmasını ister. Her insan farklı bakış açılarıyla kendi en iyisine ulaşmak ister. Güzel olana ulaşmak için ise herkesçe kabul edilen objektif kavramların iyileşmesi gerektiğini bilir.

Peki, bu kavramlar nasıl mı iyileşecek? Kendimizi iyileştirerek!

Aslında hepimizin istediği ama bir türlü ulaşamadığımız mutlu, huzurlu ve güvende olduğumuz daha güzel bir Türkiye! Her bir vatandaş bunu istiyoruz. Üstelik Amerika’yı yeniden keşfetmeye de gerek yok. Örneğin dünyanın en iyi eğitim sistemine sahip Finlandiya, en büyük ekonomisine sahip olan ABD, Çin ve ihracat lideri Almanya, çalışma şartları en iyi ülke olan Kanada… Mutluluk, refah, iyi yaşam kalitesi, güçlü ekonomi, huzur, güvenlik hissi, kaliteli eğitim ve sağlık hizmetleri, gelişmişlik, özgürlük, liyakatsizliğin ve kayırmacılığın olmadığı, devlete güven ve hukukun üstünlüğüne güvenin tam olduğu, daha fazlasını istediğimiz bir Türkiye! Peki, bu Türkiye’ye nasıl ulaşacağız? Güzel hava koşulları, tarihi birikim, coğrafi üstünlük, her türlü avantaja ve kaynağa sahibiz. Yüzölçümü bakımından dünyanın en büyük 37. Ülkesinde yaşıyoruz. Topraklarımız verimli, iklimimiz elverişli, dünyanın ticaret limanlarından biriyiz. Dünyanın en güçlü ülkesi olabilmemiz için doğal bir engelimiz var mı? Bence yok. Peki bizi en güçlü ülke olmaktan alıkoyan ne? Asıl sorun ne? En basit cevap ne? Cevap yine tam da kendimiziz.

Geçenlerde sosyal medyada denk geldim, bir gencimize hayalin ne diye sorulduğunda Alman vatandaşı olmak dedi. Nasıl eleştirebiliriz ki o çocuğu, çünkü rakamlar da bunu söylüyor. Beyin göçü artıyor. Genç işsiz sayısı artıyor, enflasyon artıyor, suç oranları artıyor, verilen cari açık artıyor; ülkedeki eğitim ihtiyacı, kişi başına düşen gelir azlığı, sağlık, güvenlik ve hukuk ihtiyacı derken liste uzayıp gidiyor.

Geçtiğimiz yıl bir baba oğluna para veremediği için kendini astı. Boğaz köprüsü üzerinde bir kişi arabasını yaktı sonra köprüden aşağı atladı. Ve en son acı haber de geldi. Gaziantep’te bir gencimiz kendini belediyenin önünde yaktı! Kendini Yaktı. Basit bir benzinle değil! Abisinden borç para ile aldığı benzinle kendini yaktı. İşsiz olduğu için, geçinemediği, para kazanamadığı, yaşayamadığı için. Bu yazdığım insanlar öldüler. Bu ölümlere intihar diyebilir miyiz?  

Peki Kim Suçlu?

İşsizlik, maddiyatsızlık ve çeşitli nedenlerle kendini yakan bu adamın ateşi kim? İnsan doğası gereği önce başkalarını suçlamak, kendi üzerine sorumluluk almamak eğilimindedir. Maalesef herkes birbirini suçladığı için de çözüm olmaz.

Şimdi gerçekçi olalım. Örneğin mülakat denildiğinde Türkiye Cumhuriyetindeki herkesin aklına referans diye adlandırılan TORPİL BULMA arayışı geliyor. Kimileri benim şurada amcam var şurada dayım var diyorken, kimileri de bu zahmete hiç girmiyor. Bazıları da o torpili bulamadığı için işte böyle kendini yakıyor. Bir ülkede verem herkesin hastalığı ise verem çok da korkulacak bir hastalık değildir. Grip gibi!. Aslında herkes bilir onun verem olduğunu ama zaten herkes hastadır. Şimdi bir hatırlayalım, kavram analizi yapalım.

TORPİL, bir kimseyi kayırma işidir. Yani kişi, torpili sayesinde elde etmek istediği konumu hak etmese dahi, birilerinin sayesinde, o istediği konumu elde etmek için yardım alma isteği ve çabasıdır. Etik değildir. Sistematiği ve yöntemi de yoktur. Burada kişiyi diğerlerinden ayırt eden tek şey, kendisini kayıran kişinin var olmasıdır. Kısaca hemşerilik, akrabalık gibi sebeplerle o konumu, konumun istediği niteliklere haiz olunmasa da, zapt etme isteği sonucu meydana gelen eylemler silsilesi iken,

REFERANS, bir kimsenin o konuma yararlılığını gösteren, yeteneğini gösteren belge veya başvurulması gereken kaynaktır. Burada kişinin kendisinden kaynaklanan bilgi ve beceriler söz konusudur.

Devletin yapması gereken ise, en doğru kişiyi en doğru konuma yetenekleri doğrultusunda yerleştirerek, en temel kaynağı olan insan gücünden maksimum oranda yararlanmak; kendi vatandaşının bilgi, yetenek ve becerileri doğrultusunda mutlu olmasını sağlamak, bunu yaparken elinden gelen en iyi koşulları sağlamaktır. Referansın, mülakatın temeldeki mantığı budur.

Yozlaşmış bir ahlakın kurbanı olan ne kadar çok kavram var değil mi? Ama bizim konumuz umudu bulmak. Şimdi artık birilerini suçlamayı bırakmalıyız. Çünkü tek gerçek cevap ve aradığımız o basit cevap kendimiziz. Bugün içimizden biri kendini yaktı. Kendini yakan gencin ateşi birileri değil, toplumun ta kendisi olan biziz. Ve eğer ülkenin hayalimizdeki Türkiye olmasını istiyorsak birilerinin değişmesini beklememeliyiz. Kendimizi değiştirmeliyiz.

Ünlü düşünür Gandhi’nin dediği gibi, “Dünyayı değiştirmek istiyorsan, önce kendinden başla”

 Unutmamak lazım her toplum kendine benzeyenler tarafından yönetilir.

Kim bilir belki bir gün gerçek olur umuduyla ve kulağımda çınlayan bir cümle ile: “Bir hayalle kim boy ölçüşebilir?”

sedef-moda
sedef-moda
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Sıradaki haber:

BAĞIMLI BİR GENCİN İBRETLİK SONU

HIZLI YORUM YAP

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.